30 Aralık 2008 Salı

Yine Darmadağınık

2009 'a yine karamsar ve darmadağınık giriyorum.Şimdi de Mert'in zorunlu sünneti çıktı başımıza.Genel anestezi verilmek durumunda ve bu durumda beni çok ürkütüyor.Düşünmekten gece uykularım kaçıyor.Daha 2 yaşında ve bu duruma hiç de hazırlıklı değildik.2008 yılını hiç sevmemiştim, umarım 2009 yılı hepimize mutluluk getirir diyorum.Bakalım....

Herkese MUTLU SENELERRRR........

7 Aralık 2008 Pazar

Tümata....




3 Aralık Özürlüler günü dolayısıyla Enad(Engelliler Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği)nin düzenlemiş olduğu bir geceye katıldık.Tümata adlı bir müzik grubunun konseri de gecenin bir sürpriziydi.İlk defa tanışacağım bu grubun sıkıcı olacağını düşünmüş ama yine de eşimin işi dolayısıyla ve tabiki sosyal sorumluluk anlayışım gereği geceye iştirak ettim.iyiki de gitmişim diyorum çok farklı bir müzik grubu tanımış oldum.Müzik konusunda çok tutucu değilimdir.İlla şu tür müzik dinlerim gibi bir takıntım yoktur.Kulağıma hoş gelen her tür müziği dinlerim.
Tümata (Türk Musikisini Araştırma ve Tanıtma Grubu) 1976 yılında kurulmuş ve pek çok ilde şubesi bulunan bir grupmuş.Müzik terapi çalışmaları olan üniversitelerin psikoloji bölümleriyle çalışmalar yapan, özürlü bireyler üzerinde de çalışmaları olan,zihinsel ve bedensel rahatlama sağlayan bana oldukça enteresan gelen bir grup Tümata.Çok farklı müzik aletlerinin bulunduğu, farklı kültürlerden müzisyenlerin olduğu, farklı ülkelerin kültürlerinden şarkı ve dans gösterilerinin olduğu,izleyicilerinde katıldığı uygulamalı bir konserdi.Benim için ve konsere birlikte gittiğim kişiler için de farklı ve hoş bir deneyimdi Tümata.....

29 Kasım 2008 Cumartesi

Özgürlük....


Tiyatro oyunlarına ilgim tam hız devam ediyor.Ne yapayım benimde şu aralar en büyük zevklerim tiyatro,sinema ve alış-veriş merkezlerini gezmekten ibaret.Ev hayatından(dört duvardan) fırsat bulunca hemen kendimi kalabalık alanlara atıyorum nefes almak için iyi geliyor.Ya şikayet etmek için söylemiyorum bunu.Hayatımın bu dönemi bunu gerektiriyor biliyorum.Yaşamımıza bir can kattık ve bunun sorumluluğu çok büyük.Onun gelişimi herşeyden 'ben'den de çok önemli.O yüzden 'ben'i unuttum.
Neyse işte son gittiğim oyun yine devlet tiyatrolarının 'giordano bruno' adlı oyunu.Konusu ve oyun biraz bana ağır geldi.Başrol oyuncusu mükemmeldi.Diğer oyuncularda mutlaka iyidi ama başrol oyuncusu oyun kişisiyle özdeşleşmişti.Oyunun konusu kısaca:
Tarihte ‘düşünce özgürlüğünün ilk havarisi’ olarak kabul edilmiş
GİORDANO BRUNO’NUN, fikirleri adına mücadelesini ve sekiz yıl işkenceden sonra Engizisyon tarafından 1600 yılında Roma’da yakılışını anlatıyor.
İşkenceler, Bruno'nun yakılışı,savunduğu fikirlerin anlaşılamaması, karanlık sahneler,oyunun 2 saat 40 dakika sürmesi,tiyatronun aşırı sıcak olması beni biraz yordu.Ama oyunu başarılı diye nitelendirebilirim yinede.Yaşamın bir ucundan tutmayı seviyorum.

25 Kasım 2008 Salı

Burdayım.....


Zaman zaman kaybolsamda aslında buralardayım.Sadece kendime ve bloguma zaman ayıramıyorum.Uzun süredir bloguma bakamıyor, hiç birşey yazmıyorum.2008 yılı talihsizlikler yılı desem abartmış mı olurum acaba.Ne bileyim işte kazalar,ameliyatlar,olumsuzluklar üst üste geldi hep.Geçen günde oğlum düştü, yüreğimiz ağzımıza geldi.Hem kafası şişti hem gözü yaralandı yani köz kapağı işte kan falan korkutucu bir görüntüydü.Neyse uzun süreden sonra geldim iç karartıcı olmayayım bari değil mi.
Çok sevdiğim eski bir dostum evlendi, maalesef düğününde bulunamadık yine talihsizlikler yüzünden ona da gönülden mutluluklar diliyorum.
Bu arada bir akşam sinemaya kaçabildik yine,'Issız Adam'a' gidecekken son anda fikir değiştirip 'Osmanlı Cumhuriyetine' gittik.Gülmeye ihtiyacımız var diye düşünmüştük.E güldük te.Fakat ağladım da aynı zamanda.Gani Müjde çok farklı bir konu işlemiş hoşta olmuş.Absürd bir komedi olduğunu düşünmüştüm ama düşündürücü tarafı da çok olan bir filmdi.Eğer Atatürk olmasaydı ne olurdu,nasıl bir ülkede yaşardık düşüncesini işlemiş.Amerikan mandasında hiçir yetkisi olmayan buna rağmen taht kavgalarıyla uğraşan bir osmanlı cumhuriyeti.Güzel mesajlar veren düşündürücü bir komedi filmi.Tavsiye ederim.
Hayat güzelliklerle dolu neden bunu görmek bazen çokkk zor oluyor.

2 Kasım 2008 Pazar

Hoşgeldin Dünyama....



Oğlum 2 yaşına girdi.31 Ekim Cuma günü doğumgünü vardı.Küçük bir doğumgünü partisi yaptık ona.Doğduğu gün daha dünmüş gibi.Ama o hızla büyüyor.Eşim, doğduğu günden bugüne görüntülerinin olduğu bir cd hazırlamış.Gelişimini böyle görmekte bizi çok heyecanlandırdı.Emeklemesi, yürümesi, konuşması hepsi birden oluvermiş gibi.Ama ne kadar emek istiyor, ne kadar zahmetli bir iş çocuk yetiştirmek.Daha çok emek vereceksin 2 sene nedir ki dediğinizi duyar gibiyim.Doğru daha ne zorlu yıllar var önümüzde ne güzel yıllar değil mi?
İyiki doğdun bebeğim.İyiki hayatımıza girdin.Nice nice güzel yıllar hep birlikte olalım.Sağlıklı ve başarılı nice yıllara güzel yavrum....

21 Ekim 2008 Salı

Mustafa..


Çok heyacanlandım.29 Ekim'in yine benim için sıradan bir gün olarak geçmesini istemedim ve 'Mustafa' belgeselini izlemek de bugünü anlamlı kılabilecekti.Hemen biletimi aldım ve sabırsızlıkla izlemeyi bekliyorum.
Can Dündar (övünerek söyleyebilirim ki aynı okuldan mezunuz)çok başarılı bir belgeselcidir.'Sarı Zeybek' ve 'Köy Enstitüleri' hemen aklıma gelen diğer başarılı belgeselleri.Ve 'Mustafa'yı' duyunca çok heyecanlandım.Atatürk'ü çok farklı yönleriyle anlatacağını, bilinen yönleri yanında bilinmeyenleriylede çok farklı olacağını düşünüyorum.Müziklerini Goran Bregoviç yapmış ve fragmanında dinlediğim çok güzeldi.
O kadar gereksiz şeye o kadar gereksiz para dökülüyorki Neden!! biraz da anlamlı işler yapılmıyor anlam veremiyorum.Tarihimizde ışık tutulması gereken pek çok konu var.İçi boş bir gençlik yetişiyor.Pırıl pırıl beyinler luzumsuz işlerle uğraşıyor.Sizce de biraz cesarete ve bilgiye ihtiyaçları yok mu?!
'Mustafa' herkesin izlemesi gereken bir yapıt diye düşünüyorum.....

16 Ekim 2008 Perşembe

Suçlu Yürekler



Sonunda tiyatro sezonu açıldı benim için.Başlangıç için 'Suçlu Yürekler' oyununu seçmişti arkadaşım ve iyi de yapmış.Çok güzel bir oyundu.Oyunculuk zaten mükemmeldi.Oyun akışı başlangıçta biraz ağır gitsede sonlara doğru tempo hızlandı ve güzel bir bir oyun izlemenin zevkine vardık.Oyuncuları İpek Çeken,Elvin Beşikçioğlu Yıllarca TRT'de başlayıp şimdilerde ATV de gösterilen Bizim Evin Hallerinin Oyuncularından Berna Konur ise ilk defa izlediğim ama çok beğendiğim bir oyuncu oldu.
Oyunun konusu şöyleydi:
------------------------------------------------------------------------------

Özet:
İnsanı yalnızlığa iten ve kaybolan Amerikan ideallerini; uzunca bir süredir birbirinden ayrı ayrı yaşayıp, hiçbir anlamda birbirine benzemeyen, fakat en küçük kız kardeşin cinayete teşebbüsü nedeniyle bir araya gelen ve sürekli birbiriyle rekabet eden üç kız kardeşin beklenmedik buluşmalarını ve onların fırtınalı geçmişlerini resmederek vurgulayan Plutzer, Golden Globes, New York, Film Critics Circle Awards gibi pek çok ödül kazanmış, Diane Keaton, Jessica Lange, Sissy Spacek' in oynadığı film versiyonuyla 3 dalda Oscar' a aday olmuş tatlı sert bir komedrama.

Aile birlik ve beraberliğinin giderek yok olmaya yüz tuttuğu günümüz dünyasında aradığımız güven ve sevginin sadece aile ortamında bulunabileceğini ifade etmesi açısından da ayrı bir önem taşıyor.

--------------------------------------------------------------------------------

Yalnızlık insanı çok korkutan bir olgudur.Böyle zamanlarda ailemiz olduğunu bilmek bizi rahatlatır.Kavga etmek içinde,konuşmak için de, paylaşmak için de kardeş önemlidir.Varlığını bilmek insanı rahatlatıyor.Kardeşinle arkadaş olabiliyorsan bu daha da güzeldir.Benim kız kardeşim yok ama öyle arkadaşlarım olduğunu bilmekte güzel bir duygu.Heralde kızkardeşlerin paylaşımı daha farklıdır diye düşünüyorum.Yanılıyor muyum bilmem?
Ankaralı tiyatroseverlere tavsiye edebileceğim bir oyun Suçlu Yürekler.

4 Ekim 2008 Cumartesi

GÖLCÜK


Saat 06:20 de uyandık Gölcük'e gidebilmek için o gün.Hava buz gibiydi, yataktan hiç çıkasım yoktu.Biz deli miyiz dedim eşime bu havada nereye gidiyoruz?Zar zor giyinip aşağı indik titreyerek.Hava kapalı görünüyordu ya bir de yağmur yağarsa!..
Bolu'ya yaklaştıkça sisten göz gözü görmez oldu.Berbat bir gün olacak heralde diye geçirdim içimden.Fırından yeni çıkmış ekmekleri aldık.Mis gibi kokuyordu, dayanamayıp birer parça kopardık hepimiz.Döne döne piknik alanına geldik sonunda güneşli bir yer bulup yerleştik.Şansımız yaver gitmişti hava açık ve güneşliydi.Dört bir koldan kahvaltı hazırlamaya koyulduk.Menemen,sucuklu yumurta ve sıcacık çay göl manzarası eşliğinde afiyetle yendi.Gölün çevresinde bir tur attıktan sonra okey masası kuruldu.İp atlamalar,top oynamalar ve mangal keyfine sıra geldi.Yemeyi abarttıktan sonra sıra geldi toparlanıp geri dönmeye.Geri dönüş yolu herzaman uzun olur zaten.Biran önce eve gitsek, yerleştirsek eşyaları, oğlumuzu alsak vesveseleri dolanır kafanın içinde.Neyse geldik evimize, aldık oğlumuzu yanımıza ve işte evimizdeyiz.Güzel bir gün daha böylece bitti işte.Daha nice güzel günlere.....

1 Ekim 2008 Çarşamba

Hayatın Akışı.....


Geç oldu biraz ama herkese iyi bayramlar dilerim.
Bugün oğlum anneannesinde kalıyor.Benim küçük oğlum büyüdü ve kendi isteğiyle yatıya gitti.Bizde sudan çıkmış balık gibi kaldık eşimle.Mert hayatımızın odak noktası olunca o olmayınca kalakaldık.
Yarın yine Bolu-Gölcük'e gidiyoruz komşu grubumuzla.Havaların iyi olacağını öğrenince böyle bir plan yapıverdik.Umarım donmayız soğuktan.Hava değişikliği ve güzel doğası iyi gelecek enerji depolamaya diye düşündük.Umarım bir teslik çıkmaz.Mesala yağmur yağabilir.Bu da o kadar yolu boşa gitmemize neden olabilir.Neyse göreceğiz artık.
Ekim geldi ve tiyatro sezonuda açıldı.Yaşasın....Blogumdan sıkça tiyatro oyunlarından söz edebileceğim umarım.Kitap okumaya da başladım sonunda, Özlemcimin önerisi üzerine Kürşat Başar'ın 'Başucumda Müzik' kitabını okuyorum.İşte böyle gidiyor hayatımın akışı....

15 Eylül 2008 Pazartesi

Kitap Okumak İstiyorum....


Öğrencilik hayatım ve kısa sürsede iş hayatım boyunca da kitap okumayı hiç bırakmadım.Ama Mert hayatıma girdiğinden beri elime kitap alamadım.Bu aralar inanılmaz şekilde canım roman okumak istiyor.Becerebilir miyim bilmiyorum, denemeye de korkuyorum.Ne varsa korkacak onuda bilmiyorum ya.Mert'in gün içinde uyuduğu 2 saat zaten.O sürede de evi mi toparlayayım, yemeğini mi hazırlayayım, dinleneyim mi bilemiyorum.Maillerime, bloguma bile hafta da bir bakabiliyorum.
Yok itiraf ediyorum biraz da tembellik çöktü bana..Yan gelip yatmak da dizi izlemekte kolayıma geliyor.Televizyonu açıp boş boş bakıyorum akşamları da.
Karar verdim en kısa zamanda bir kitap okuyacağım.Öziinin blogunda bahsettiği kitap başlangıç için iyi olabilir.Başka tavsiyeniz varsa beklerim.Şöyle sürükleyici başlayınca bırakamayacağım bir kitap olmalı.

2 Eylül 2008 Salı

Doğaya Özlem



Canım hiç istemiyordu hafta sonu bişeyler yapmak.Eşimse ille biryerlere gidelim diye tutturmuştu.İstemeye istemeye yedigöllere gitmeye karar verdik.Mert de babaannesinde kalacaktı.Pazar günü saat yedide yola çıkmaya karar verdik arkadaşlarla.Ama Mert'i nasıl bırakacaktık?Cumartesi akşamı babaannede kalmaya karar verdik.Böylece Mert bey rahatsız olmadan evden çıkabilecektik.Ev kalabalık halalar,amcalar,dede,babaanne derken bizim küçük bey saat ikide zorla uyudu.Sabah kaçta kalktı dersiniz evet beşte kalktı ve bizim çıkmamız gereken saat yedide hala uyutmaya çalışıyordum.Neyseki babaanne imdadımıza yetişti ve o onu oynatırken biz çıkabildik.
Ama uykusuzluktan helak olmuştuk.Allahım nasıl bir gün olacaktı bu şimdi hiç gidesim yoktu.Ama yola koyulduk bikere.İyiki de koyulmuşuz.Bolu dağnın eşsiz manzarası eşliğinde ettiğimiz ballı-kaymaklı kahvaltınıntadı hala damağımda..Ama yedigöller yerine Gölcük denen başka bir yere gitmek durumunda kaldık.Yedigöllerin yolarının kötü olduğunu internetten öğrenmiştik ama bize yolların daha da kötü olduğu yapılma aşamasında olduğu söylenince tavsiye edilen Gölcük'e gitmeye karar verdik.İyikide gitmişiz.Çok güzel bir yerdi hepimiz manzara karşısında büyülendik.Orman,göl,yeşil,hava hepsi mükemmeldi.Şehirde, apartmanların içinde sıkışıp kalınca böyle doğal güzelliklere hasret kalıyoruz.Gölü izledik,havayı içimize çektik ve daha önce burayı keşfetmediğimize hayıflandık.Güzel de bir piknik yapıp çayımızıda içtikten sonra dinlenmiş,rahatlamış ve itiraf etmeliyim yorulmuş ve üşümüş olarak dönüş yolunu tututuk.Ağustosta havanın bu kadar soğuk olabileceğini düşünmemiş olduğumdan uzun kollu bişeyler almamıştım yanıma.Sık sık güneşe çıkıp ısınmaya çalıştım, yürüyüş yaptım.Üşüsemde çok keyif aldığım gezilerden biri olmuştu benim için paylaşmak istedim.Oğlumunda keyifli vakit geçirdiğini görünce içim daha da rahatladı.

29 Ağustos 2008 Cuma

Anne Çişşş....


Bu aralar lavoboyla çok haşır neşiriz.Çünkü oğlum artık tuvalet alışkanlığı edinme belirtileri gösterdi.Bezden kurtulduk şimdilik gündüzleri:)İlk başlarda çok eğlenceliydi.'Anne çiş' deyince koştura koştura gülerek gidiyorduk.Bu bir oyun haline gelince ve sürekli lavoboyu ziyaret edince biraz sıkıcı bir hal aldı.Ama yok şikayetçi değilim.Bezden kurtulalımda kış gelmeden razıyım.
Oğlumun görsel zekasının süper olduğunu düşünüyorum.Ben bu alışkanlığa hazır olmadığını, çok zorlanacağımı düşünürken pat 2 gün içinde bu işi çözdü.Önce Kuzeni Efe'yi izledi sonra bir de Elifnazı izleyince ertesi gün söylemeye başladı.İşte bu kadar...Aferin oğluma.

11 Ağustos 2008 Pazartesi

Beypazarı











Pazar günü zor bir karar alarak arkadaşlarımızla Ankara'nın şirin gezilesi-görülesi bir ilçesi olan Beypazarına gittik.Zor karar diyorum oğlumun hasta olduğundan bahsetmiştim onu bırakıp gitmemiz gerekiyordu.O yüzden gitmekle gitmemek arasında gidip geldik ve gittik.İyikide gitmişiz.
O kendine has tarihi dokusu, aslına sadık kalınarak restore edilmiş evleri,çalışkan kadınlarıyla hoş bir duygu bırakıyor insanda.
Güzel bir kahvaltıyla başladık gezimize.Kalabalık bir grupla geziye gitmeyi, kahvaltı etmeyi özlemişiz.(Üniversite yıllarında o kadar çok festivale gittik ki, o yılları hatırladım da.)Yeşillikler arasında,meyve ağaçlarıyla çevrili hoş bir mekandı kahvaltı ettiğimiz yer.Ordan ayrıldıktan sonra Hıdırlık Tepesi denen Beypazarını yüksekten izleyebileceğimiz bir yere gittik.Eski ve yeni Beypazarını yukardan izledik.Restore edilmiş evler ve yeni yapılaşmanın farklılığı karşımızda bütün açıklığıyla duruyordu.
Sonra sıra çarşısına geldi tabii.Kadınlardı hep satış yapanlar.Beypazarına özgü dokumalar,elişleri,cam üzerine ebru uygulaması takılar,ahşap Beypazarı evleri ve Beypazarı kurusu(tereyağ ile yapılan,tuzlu ve tarçınlı çay ile mükemmel yenen bir yiyecek),havuç suyu,havuç reçeli ve havuçlu lokumlar ve daha neler neler.En güzel tarafıda hepsi güler yüzlü olan insanlar.Hepsi hoşgeldiniz diyerek karşılıyorlar güleç yüzleriyle.Gülen insan görünce karşında sen de mutlu oluyorsun tabii ki.
Müzeleştirdikleri evleri de unutmamak gerek;eskiden kullanılan pek çok araç gereç,eski kadın ve erkek kostümleri,işlemeleri vb.
Unutmadan Beypazarı gümüşçülüğü ilede ün yapmış bir ilçe.Gümüş imalatı ile gümüşseverlerin de uğrak yeri.
İşte böyle gezdik dolaştık sonra güzel bir piknik yaptık.ip atladık,yakantop oynadık.Yorgunluktan ve sıcaktan bayılmak üzere evin yolunu tuttuk.Yoldan geçerken Ayaş domatesi alalım niyetiyle durup bir de bahçeden domates biber toplayınca mutluluktan uçacak gibi olduk.Ne güzel bir şeymiş insanın yiyeceğini dalından toplaması.

10 Ağustos 2008 Pazar

KÜSÜM


Bu aralar (hayır uzun bir süredir) herşeye küsüm.Tatilim çok kötü geçti, dönüşü çok kötüydü ve sonrası yine Mert'in hastalığı geldi.Bir haftadır ateşle cebelleşiyoruz.Bunalımın ve depresyonun derinliklerindeyim.2008'den nefret ettiğimi söylemişmiydim evet nefret ediyorum.Artık nefes almak istiyoruuuuuummmmmm.

26 Temmuz 2008 Cumartesi

Yolculuk Zamanı


Tatile gidiyoruz.Bekleyin bizi deniz,güneş,havuz, eğlence biz geliyoruz.Çok coşkulu bir giriş yaptım değil mi?Ama hazırlanmak çok yorucu.Yıkanacaklar,ütülenecekler,bavula yerleştirilecekler....Bunlar biraz sıkıcı.Tabii bi de yol var.Git git bitmeyen yol,sıcaktan ter içinde uyumuş bir melek(uyuyunca gerçekten melek gibi oluyorlar da:))Işınlanma ne zaman bulunacak diye bekliyorum.Sevgili cömert ailesi ile ikinci tatilimiz olacak.Umarım rahat bir yolculukla Ayvalık'a varır.Güzel bir tatil yaparız.Sonunda da Balıkesir de bir düğüne iştirak edeceğiz.O da dert ne giyeceğiz,saç,makyaj...Tatil dönüşü kendimi çok yorgun hissederim.Nasıl olacak bilmiyorum.yaşayalım ve görelim:))

25 Temmuz 2008 Cuma

Bir Akşam


Bu hafta çok gezdim itiraf ediyorum.Pazartesi günü temizlik vardı , evim misler gibi olunca üstümden çok ağır bir yükü de atmış oldum.Tabii bu Mert bey sayesinde çok uzun sürmeyecek biliyorum.Annemler de sonunda tatilden döndüler ve ben de gezmeye başladım.Dün akşam çok hoş bir yere yemeğe gittik.Keman, gitar, flüt eşliğinde açık havada yemek yemenin keyfi de başka oluyormuş.Uzun süredir bu duygudan uzaktım.Genelde eşimle bir yere yemeğe gidince oğlumuzun peşinde koşmaktan yediğimiz yemekten hiç bir şey anlamıyorduk.Mert annemde olduğu için oturarak, uzun sohbetler ederek yemek yiyebildik.Güzel bir akşamdı.

19 Temmuz 2008 Cumartesi

Susuzluk!!!!!


Üç gündür yine hastalıkla boğuşuyoruz.Bu sefer Metin ve ben.Ateş,karın ağrısı,halsizlik vb.....Tabiki tüm Ankara'nın sorunu olan su yüzünden olduğunu düşünüyoruz.Yakın zaman da kardeşim ve eşi aynı şekilde hastalandı.Çevremizde de sürekli aynı belirtilerle rahatsızlanan arkadaşlarımızı duyuyoruz.Allah'tan ben hafif atlattım ama Metin'in enfeksiyon durumu biraz daha ağırdı.Hastaneye gidip serum yiyip ağır antibiyotikler kullanmak zorunda kaldı.Daha yeni toparlanıp işe gidebildi.Hala da sıkıntıları var.
Ankara suyuna Kızılırmak suyu karıştığından beri bu sılıntılar devam ediyor.Tabiki artık içme suyu olarak kullanmıyoruz ama el,yüz yıkanıyor,meyve-sebze yıkanıyor.Bazen unutup yemeğe koyuyoruz.Ne olacak bu durum bilemiyorum.
Geçenlerde haberlerde izledim gelecekte öngörülen birşeymiş su savaşları.Su kaynakları yüzünden çıkacak savaşlardan bahsediliyor ve su kullanırken bunu gözardı etmeyin diyor du haberde.Düşünmesi bile kabus gibi.2 gün suyumuz kesiliyor( bu aralar çok sık kesiliyor)ne yapacağımızı şaşırıyoruz.Elimiz ayağımız bağlanıyor.Hele yaz günü hiç çekilmiyor.Bu su kaynakları konusunda birşeyler yapılmalı acilen.Yoksa durum çok vahim.
İnanamıyorum bazen de insanlara.Halı yıkama, araba yıkama derdinden dünyanın suyunu harcıyorlar.Hiç mi düşünmezsiniz geleceğinizi.o kadar duyuru yapılıyor yine dinleyen yok.Çok kızıyorum düşüncesizliğe.
Su hayatın olmazsa olmazıdır.Yaşamın özüdür.DİKKAT!!!!!!

16 Temmuz 2008 Çarşamba

İşte Geldim!


Uzun bir aradan sonra tekrar yazmaya karar verdim ya da vakit buldum diyelim.Merak edenler içi Oktay iyi sayılır.Sanırım kornea nakli gerekiyor.Ailecek bu şoku atlatmaya çalışıyoruz.Sanki bir şey olmamış gibi davranıyoruz.Göz damlalarını ve ilaçlarını itinayla vermeye gayret edip sanki geçmiş gibi yapıyoruz ve bu konu üzerine artık pek konuşmuyoruz.Bakalım sonu nereye varacak.....

Bu arada oğlumla acayip zıtlaşıyoruz.Hergün o küçücük canavarla boğuşmaktan depresyona girmem an meselesi oldu.(acaba girdim mi sürekli ağlayıp duruyorum.)Yemek yemeyen ve bu konuda inanılmaz inatçı bir çocuk anneyi ne kadar yıpratıyor inanamazsınız.Sanki her günüm 2 gün gibi geçiyor.Yani demek istediğim daha çabuk yaşlanıyorum:(( Ve bundan nefret ediyorum.Annemler hala tatilde ve ben kendimi çok yalnız hissediyorum.Arada annemlere bırakıp nefes alıyordum şimdi hiç oksijen kalmamış gibi boğuluyorum.....

Sanırım bir tatile daha ihtiyacım var.2 hafta sonra Ayvalıkta olacağız.Yetecek mi dersiniz?

23 Haziran 2008 Pazartesi

Kaza Geliyorum Demiyor!!!

Tatil anılarımı yazmak,neşeli görüntülere yer vermek, güzel haberler vermek isterdim ama maalesef yine kötü bir haber var hayatımızda...Eşimin kardeşi çok kötü bir trafik kazası geçirdi.Beyin ameliyatı, göz ameliyatı derken yoğunbakımdan yeni çıkartılıyor ve bir anda herkesin hayatı altüst oldu.Gözyaşı ve mutsuzluk herkesin yüzünde.Kötü günler geçiriyoruz ve bu daha ne kadar sürer bilmiyorum.Umarım o güçlü bünyesi bunu da kısa zamanda atlatır ve normal yaşantısına en kısa sürede döner.Şimdi bütün aile ve akrabalar hastanede bekliyorlar görebilmek için.Ama o buna ne kar hazır bilmiyorum.Onu tanıdığım kadarıyla kalabalıktan ve duygu patlamalarından hiç hoşlanmaz.Şimdi bir sürü ağlayan ve dolu dolu gözlerle ona bakan insanlarla karşılaşacak.Ben biraz daha soğukkanlıyım(!?) ve bu tür durumlarda öncelikle onun ruh halinin düşünülmesi gerektiğini düşünüyorum.Küçücük odalarda o kadar kalabalık insan yığınlarını lüzumsuz buluyorum.Ayrıca enfeksiyon kapmaya da müsait yaraları mevcut.Neyse bu engellenmesi zor bir durum.Umarım herşey düzelir......
Tatil güzel başladı ve her güzel geçen yaşanmışlığın ardından maalesef kötü günler geldi.....Ahmet Altan'ın dediği gibi mutluluk bir küçük nokta mutsuzluk uzun bir çizgi.---.

15 Haziran 2008 Pazar

Tatil Tatil...

Evet Altınoluktayız:))Tatil başladı da bitiyor bile:( Zaman ne kadar çabuk geçiyor inanılmaz.Ne zaman bir hafta oldu anlayamadım.Tabii ki havalar bir iyi bir kötü..Bir bakıyoruz güneş tüm sıcaklığıyla gülümsüyor, bir bakıyoruz bulutların arkasına saklanmış.Ama bu da iyi gelmiyor değil yani.Kavurucu sıcaklardan daha iyi geliyor nefes alıyorsun.Deniz çok güzel...Herşeye rağmen hava değişikliği, tatil insana çok iyi geliyor.
Tabii ki oğlum anneanne ve dedeyi görünce şımarık bir çocuk oldu çıktı.Denize de girmiyor.Geçen sene su kuşu gibi denizden çıkmıyordu.Bu sene daha ayağını bile sokamadık.Gerçi soğuk diye fazla da ısrar etmedik ...Öyle işte tatil güzel geçiyor.
Tatil fotoğraflarımı daha sonra yayınlayacağım.

8 Haziran 2008 Pazar

Yaşasın Tatil:))


Evet tatile gidiyoruz.Çook mutluyum umarım güzel bir tatil olur.Bu sene oldukça erken bir tarihte tatil yapmaya karar verdik.Çok yorgundum, eşimde son dönemde işlerinden dolayı zor ve yorgun günler geçirince biz de tatile erken çıkmaya karar verdik.Annemlerinde Altınoluk'da olmaları bu kararımızı kolaylaştırdı.Çünkü Mert'le ilgilenecek bir anneanne ve dede olması bizim dinlenmemizi garantiliyor:))
Havalar biraz serin gidiyor, bu sene yaz geç gelecek gibi gözüküyor umarım bu durum bizim tatilimizi etkilemez.Altınoluk zaten serin olur suyu da buz gibidir....Neyse hava değişikliği ortamdan uzaklaşmak bile yeter değil mi?:.
Gökcencim de müsait olursa onu görmeyede gideriz:))

29 Mayıs 2008 Perşembe

Yorgunum....


Oğlum sonunda kendine geldi.(Şükürler olsun)Ama bu seferde bana yapıştı.Kucağımdan inmiyor, beni bir an olsun gözünün önünden ayırmıyor ve hiç kimseye gitmiyor.İstediği herşey içinde ağlıyor ağlıyor.....İşte böyle.Neyse artık hasta değil ama insan bu durumu çabuk unutup şu anki koşullardan dert yanıyor ama ne yapayım annem de yok ben yine çıldırma noktasındayım.Sürekli dert yanıyorum heralde:(
Çok yorgunum ama.Tatile ihtiyacım vaaaaar.....

24 Mayıs 2008 Cumartesi

OFFF OF !


Oğlum yine hasta.Yine uzun süre düşmeyen bir ateş yine hastane ve yine antibiyotik.Evet yine boğaz enfeksiyonu.Ne yapacağımı bilemiyorum.Zaten çok yemek yiyen bir çocuk değil bir de hasta oldumu ağzına bir lokma bişey sürmüyor.Ben zaten bitiyorum o hasta olunca ve yemeyince psikolojik olarak çöküyorum.Ağlayıp duruyorum bu sefer o daha çok ağlıyor.İşte böyle.Onun hasta olduğu bu bir hafta benim ömrümden bilmiyorum kaç sene götürüyor.Hiç iyi değilim hiç.

11 Mayıs 2008 Pazar

Anneler Günü Kutlu Olsun


Annelik çok özel bir duygudur.Ne mutlu ki bu duygu kadına mahsustur.Anne olsun olmasın kadın, bu hassasiytle donatılmıştır.Sevmek kayıtsız şartsız sevmek ancak anne ve çocuğu arasındaki o özel bağlılıktadır..Herkesin bildiği anlatmaya da aslında çok gerek olmayan bu duyguyu sevgi,fedakarlık,özveri olarak tanımlayabilirim.
ANNELER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN

9 Mayıs 2008 Cuma

Resimli Osmanlı Tarihi


Turgut Özakman'ın bir oyunuymuş 'Resimli Osmanlı Tarihi'.Keyifli bir oyun; Konya Devlet Tiyatrosunun bir oyunu.
Osmanlı'dan Cumhuriyete toplumumuzun siyasal yapısına eleştirel bir yaklaşımla bakılmış.İlk Anayasa Kanuni Esasiden 1960 anayasasına ince atıflarda bulunarak anayasa maceramıza değinilmiş.
Abdülaziz'den Abdülhamit'e Mithat Paşa'dan Ali Suavi'ye kadar tarih hafızamızın tekrar hatırlanması hoşuma gitti.Eşim çıkarken hoş bişey söyledi Abdülhamit'in tahtta 33 yıl kalmasını kaçımız hatırlarız.Çok da önemli değil belki ama oyundaki vurgular hakikaten çocukların uygulamalı öğrenmeleri için çok yararlı bir yol.O dönemi öğretmek için bence bu oynu izletmek çok yararlı olur.
Bu ay devlet tiyatroları tatile giriyor, sanırım başka oyun izleyemeyeceğiz zaten kaldı mı bilmiyorum:))Artık özel tiyatrolardan takip edeceğiz.Emre Kınay'ın bir oyunu geliyor Ankara'ya.15-16-17 Mayıs bilet bulabilirsek ona gideriz umarım.

5 Mayıs 2008 Pazartesi

Alış-Veriş Yapmak


Hafta sonu olunca şu büyük alış-veriş merkezlerini gezmek adet oldu artık.Ankara 'da büyüklü küçüklü 20-30 belki daha fazla böyle merkez var ve açılmaya da devam ediyor.Ve biz sürekli 'A burası yeni açılmış gidip bir gezelim' modundayız.Aslında hepsinde aynı markalar ve aynı tür fast-food ürünleri vb. bulunmasına rağmen biz sanki çok değişik biryere gidiyormuş edasıyla buralara gidiyoruz.Ve durmadan alış-veriş yapıyoruz ihtiyacımız olsun olmasın.Bakıyoruz kesemize uygun bizi de cezbeden birşeyse tamam kesin bizim olmalı diyoruz. .Acayip bir tüketim toplumu olduk çıktık.Ne kadar çok alış-veriş yaparsak günümüz o kadar iyi geçiyor, yüzümüz gülüyor.Öyle bir rahatlıyoruz ki hepiniz bu duyguyu çok iyi bilirsiniz eminim:))
Psikolojide bunun bir adı,tanımı vardı ama şimdi hatırlayamıyorum.Aman böyle rahatlıyoruz ne yapalım deyip boşvermeli miyiz.Yoksa kendimizi başka ilgi alanları mı bulmalıyız artık hangisi doğru olur bilmiyorum.Ama alış-veriş yapmayı çoook seviyorum:)))))Onu çok iyi biliyorum.

1 Mayıs 2008 Perşembe

1 Mayıs


1 Mayıs İşçi Bayramı kutlu olsun.Sorunsuz ve şiddetsiz bir gün olmasını diliyorum.
1 Mayıs umarım emek ve dayanışma günü olarak kutlanır.Herkes emeğinin karşılığını alır.

24 Nisan 2008 Perşembe

Trafik


Özel direksiyon dersi almaya başladım.Aman Allahım ne kadar zor geldi bana araba kullanmak.2 saat ders alıyorum araçtan indiğimde tabiri caizse feleğim şaşıyor.Dengemi yitiriyorum, kendime gelmem çok zaman alıyor.Pedalları düşün, direksiyonu düşün, gelen araçları düşün, yolu takip et, dönemeçlere dikkat et valla kabuslar görmeye başladım.Tamam biraz abarttım kabul ediyorum ama walla çok zor geldi.1999 yılında almıştım ehliyetimi ve o günden bugüne hiç kullanmadım.Tabii pek çok şeyi unutmuşum bir de hemen trafiğe çıkınca bir kabus yaşadım.Umarım çabuk atlatır ve öğrenirim.Mert de olunca araba kullanmak şart oldu.Ulaşım önemli bir problem haline geldi.Bakalım cumartesi günkü dersimde bir ilerleme kaydetmiş olacakmıyım?6 saat ders almış olacağım ve sanırım daha 16 saat falan almam gerekiyor.Yetenek isteyen bir işmiş doğrusu.....

Bakış Açısı


Vantage Point filmin orjinal ismi.Lost dizisinden hatırladığımız 'Jack' karakteri filmi izlememin asıl sebebiydi ama filmi kurgusundan ötürü çok beğendim.Sıradan bir konu işleniyor aslında filmde.Ameriken başkanına suikast yapılıyor.Ama sekiz farklı kişinin gözünden olay başa dönülerek anlatılıyor.Yani anlatılan 20-25 dakika aslında.Bu sekiz kişi o 25 dakikayı başa dönerek yaşıyor ve olay sonunda çözülüyor.Terorizmi eleştiren bir yapısı da olması güzel.İlginç bir filmdi bence tavsiye ederim.Dediğim gibi konu sıradan ama kurgusu filmi ilginç kılıyor.

21 Nisan 2008 Pazartesi

Lost


Lost'un asi karakteri Sawyer(Josh Holloway) Türkiye'deydi.Bir reklam filmi için gelmiş.Ben Beyaz'ın programında izledim.Dizideki karekterinin aksine son derece mütevazı, eğlenceli bir adam.Tabi dizideki gibi hoş:)Beyaz programda kendini kaybetti.Üstelik diziyide sadece bilgi sahibi olmak için izlemiş.Dizi fanatiklerinden değil yani.Buna rağmen kendinden geçti.Yinede Sawyer'ın sempatikliği sayesinde program çok güzel geçti.
Sawyer 9 senelik evliymiş.Hollywood yıldızlarının bu kadar istikrarlı olduğunu düşünmezdim.Tabi birde hep dizideki karakteriyle düşündüğüm için ilginç geliyor heralde.Balık tutmayı sever snowboard yaparmış.Son derecede mütevazı bir yaşamı varmış.
Bir sürü soru sordular, kara duman ne? kutup ayısı ne? vb.tabiki hiç birine cevap vermedi.Onunda bildiğini sanmıyorum ya.
Ne oldu bu lost'a 8. bölümde takılıp kaldık.Şu yazarların grevi bitsede izlesek artık merak ediyorum.
Bu arada adamı dansöze boğmuşlar.Nedir bu gelene dansöz gösterisi anlamıyorum.

17 Nisan 2008 Perşembe

Pirinç!!


Nedir bu pirinç kuyruğu.Bir türlü anlam veremiyorum.İnsanlar pirinçsiz kalmışlar.Hadi o neyse de.Pirinç yok diye 1-2 günde bu telaş ne!Onun yerini alabilecek bir sürü bakliyat var.Neden onunla idare etmek yerine kuyruklar oluşuyor.
Bu bana çocukken izlediğim bir (sanırım çin) filmi hatırlattı.Hafızamdan o sahne hiç silinmemiş.Pirinç yetiştiren köylüler ellerinde ne var ne yoksa hepsini devlete vermişler.Askerler geliyor ve köylüler ellerinde kalan bir küp pirinci saklamaya çalışıyorlar.Askerler pirinci buluyor ve küpü kırıp bütün pirinci yere döküyor ve zaten aç olan köylüler yere eğilip kuru pirinci yemeye çalışıyorlar.Açlık bu görüntülerle o çocuk yaşımda bu kadar etkilemişti beni.Şimdi bu pirinç krizi çıkınca bu görüntüler geldi tekrar aklıma.Ama insanların bu kadar galeyana gelmesi spekülatörlere bu kadar kapılması da ayrıca sinir bir durum.Altında yatan sebepler belki de başkadır ama şimdilik görünen halkın gereksiz pirinç kuyruklarında beklemesi gibi geliyor bana...

12 Nisan 2008 Cumartesi

9 Nisan 2008 Çarşamba

Yaşamak mı Yoksa Ölmek mi?


Ankara Devlet Tiyatroları'nın güzel bir oyununu daha izlemenin mutluluğunu paylaşmak isterim.Bu sefer izlediğim oyun bir komediydi.Yani çok güldük çok:)

Oyun nazi Almanyasının Polonya'yı işgal ettiği dönemde geçiyor.Varşova da bir tiyatronun oyuncularının yaşamakla ölmek arasında gidip gelen yaşamlarını komik bir dille ele alıyor.Hamlet'in 'Yaşamak mı yoksa ölmek mi' sözü bu oyuncular için birebirleşiyor.Karıştıkları bir casusluk hikayesi de olayı iyice içinden çıkılmaz bir komediye sürüklüyor.

Çok eğlenceli bir oyundu.

Bu sene devlet tiyatrolarında oldukça fazla oyun izledim.Hepsi birbirinden güzel oyunlardı, oyuncuları da muhteşem.Diyecek kelime bulamıyorum.Çağ mı atladık ne oldu!?Bari sanatta herşey yolunda gitsin değil mi?

To be or not to be işte bütün mesele bu :))

3 Nisan 2008 Perşembe

Çalışan Anne Olmak!


Yeni bir iş için başvuru yaptım ve olması %80 ihtimal.Benim için çalışmaya karar vermek çok zor çünkü oğlum 17 aylık ve onu anneannesine bırakmak zorunda kalacağım.Hem çalışmak istiyorum hem de onu bırakmak istemiyorum.18 aydır evdeyim ve kendimi hiçbir şey yapmıyor, üretmiyor hissediyorum.Çalışınca bu duygum yer değiştirecek mi yoksa tamamıyla suçluluk duygusu mu bunun yerini alacak bilmiyorum.Çocuğumu kendim yetiştirmek istiyorum ama evde de o kadar sıkılıyorum ki bu sıkıntı sanki oğluma da yansıyormuş gibi geliyor.Yani kafam çoook karışık.


Tabiki daha kesinleşen birşey yok ama herhalde ben şimdiden korkmaya başladım.Yeni bir ortam mı beni korkutan yoksa ev, iş ve oğlumun sorumluluklarının hepsini yerine getirip getiremeyeceğim korkusu mu bilmiyorum?


Çünkü büyük şehirde yaşamanın sıkıntıları var.Günde 8 saat çalışsan bile işe gidip gelme ve eve ulaşma süresi 1o-11 saati bulabiliyor.Oğlumun da 10-11 gibi uyuduğu düşünülürse onunla sadece 2-3 saat (en iyi ihtimalle) ilgilenebileceğim.Onunla birlikte olmaya bu kadar alışınca işte bu beni korkutuyor.Ve karar vermem işte bu yüzden de zorlaşıyor.Bir taraftan da çalışan bunca anne varken ben de yapabilirim diyorum.


Kararsız ben bakalım ne karar verecek....

31 Mart 2008 Pazartesi

Dikkat! 1 Nisan











Dünya şaka günü geldii.Hadi bakalım kim bilir ne tür şakalara maruz kalacaksınız ya da yapacaksınız.Yinede dikkat edin 1 Nisan şakaları genelde can sıkıcı olabiliyorlar.

Nedir bu 1 nisan şakaları diye şöyle bir araştırma yapayım dedim (çok lazım ya :))

Şöyleymiş efendim:

Nisan bir şakası, 16. asırda fransa'da 9. charles zamanında ortaya çıkmış. 9. charles, gregoryen takvimine göre 25 mart 1 nisan haftasındaki yılbaşı kutlamalarını 1 ocak tarihine almış. kimse kendisini ciddiye almayınca yeni yılın başladığını kabul ettirmek için halka davetiyeler göndermiş. bin bir güçlükle davete katılan halk, aslında böyle bir davetin olmadığını öğrenince evlerine dönmüşler. kral charles, bu şakasıyla çok eğlenmiş. fransız halkı, bu sefer kralı alaya almak için yılbaşı eğlenceleri düzenlemiş. zamanla bu şaka benimsenmiş ve günümüze kadar ulaşmış...

Hayırlı 1 nisanlar:)))

30 Mart 2008 Pazar

Şeker Kız Candy


Hatırlar mısınız?Şeker Kız Candy'yi ,benim çocukluğumun vazgeçilmez çizgi film karakteriydi.Mutlaka izlemek isterdim.Ne güzeldi değil mi?Herşeye rağmen mutlu, onu sevmeyenleri bile seven(!), herkes tarafından sevilen, yardımsever ve hep umutlu.Altın sarısı saçları, kabarık elbiseleri, hayaller alemine götürüyordu beni.Bu özellikler miydi bana sevdiren acaba?Neydi onu bu kadar benim kahramanım yapan bilmiyorum.

Işıl ışıl gözlerini hatırladım son zamanlarda.Bir kaç zamandır da tekrar bulup izlemek istiyorum ama bulamadım.Birkaç siteye girdim ama çizgi filmini bulamadım.Watashi wa candy hatırımda kalan şarkısıydı sanırım.

Neyse bu konu da bana yardımcı olursanız sevinirim.İzleyesim geldi.Çocukluğumu özledim.

27 Mart 2008 Perşembe

Hastalık


Mutsuzum çünkü oğlum 2-3 gündür ateşli.En güçlü ateşdüşürücüler bile ancak 1 saat ateşini düşürebiliyor.Meğer ortalıkta bir salgın dolanıyormuş, gribal bişey(dikkatli olun).Çok güçlü bir mikrop ateş,ishal.Doktor bize de geçeceğini söyledi.Neyse oğlum yavaş yavaş iyileşiyor.Tabi hemen antibiyotik başladık ateşdüşürücülere de devam.Cuma ya kadar devam deceğiz.Çocuğum ilaç ağacına döndü.

Ben tabi hemen kendimi suçlamaya başladım.Acaba şöyle yaptım da ondan mı oldu yoksa bundan mı diye?! Ama hastalık işte ne yaparsak yapalım bi şekilde gelip buluyor.

Uykusuzluk,bitkinlik insanın gözü görmüyor ama onuno halsiz bakan gözleri, kafasını kaldıramayışı, hiç susmadan alaması insanı bitiriyor.

Aman evlerden özellikle de çocuklarda uzaaaaak olsun şu hastalık.

Oğlum tekrar afacanlığa başladı ya neyse unutalım artık.

Yarın güzel bir gün olsun.

18 Mart 2008 Salı

ANLAR
















Eğer yeniden başlayabilseydim hayata
İkincisinde daha çok hata yapardım
Kusursuz olmaya çalışmaz
Sırtüstü yatardım
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar
Çok az şeyi ciddiyetle yapardım
Elbette mutlu anlarım oldu ama
Yeniden başlaybilseydim eğer
Yalnız mutlu anlarım olurdu
Farkında mısınız bilmem;yaşam budur zaten
Anlar, sadece anlar
Siz de anı yaşayın(...)
Eğer yeniden başlayabilseydim
İlkbaharda ayakkabılarımı fırlatır atardım
Ve sonbahar bitene kadar
Yürürdüm çıplak ayaklarla
Bilinmeyen yollar keşfeder
Güneşin tadına varır, çocuklarla oynardım
Bir şansım daha olsaydı eğer
Ama işte 85'indeyim
Ve biliyorum
Ölüyorum

Jorge Louis BORGES

Yaşam biterken insan ürküyor ve hayatı işte böylesine güzel yaşayabileceğini düşünüyor.Acaba ikinci bir şans verilse gerçekten öyle mi yaparız?!

15 Mart 2008 Cumartesi