29 Nisan 2009 Çarşamba

Dost Ziyeretinin Hatırlattıkları



Dün akşam üniversite yıllarından arkadaşlarımız ziyaretimize geldiler.Ankara Üniversitesi halkoyunları topluluğunda uzun yıllar birlikte olduğumuz arkadaşlarımız.Nice festivallerde, yarışmalarda omuz omuza dans ettiğimiz, unutulmaz anıları paylaştığımız arkadaşlarımızla tekrar birlikte olmanın, sohbet etmenin keyfini yaşadık.Oldukça kalabalık bir gruptuk elbette.İş, güç, çoluk, çocuk, zaman, mekan ve bir de küçük hesaplar girince araya küçük bir grup kaldı görüştüğümüz.o da tüm bu saydıklarımdan vakit bulabilirsek.Eşimle de bu halkoyunları topluluğunda tanışmıştık biz yıllar önce.Geriye dönüp baktığımda ne çok anı, ne çok fotoğraf var belleğimde kalan.

Arkadaşlarımızla eski günlerden bahsettik, sorumluluğumuzun az olduğu ,tek derdimizin ders çalışmak olduğu, halkoyunları provalarına gidip yarışma kazanmak için uğraştığımız o yıllar.

Uzun uzun sohbet edip güzel bir akşam geçirdik.Diğer arkadaşlarımızla da haberleşip daha sık toplanma sözü verdik.

27 Nisan 2009 Pazartesi

Bu Da Ne Şimdi?



Pazartesi sabah saat 4 sularında Mert'in ağlama sesiyle uyandık.Zaten saati kurmuştuk ateşini kontrol etmek için o bizden önce davrandı.Gözler kapalı bir şekilde uzun süre ağladı.Biraz sakinleşince calpol vermeye çalıştık ama ne mümkün Mert'in ağzı haricinde tüm üst baş ilaç oldu.Kendisini ikna edemezsek asla bir şey yaptırmak mümkün olmuyor.Neyse suyla oynama hevesiyle ılık bir duşa ikna oldu ama uyku açıldı tabii.Biraz ilaç içmeyede ikna ettikten sonra ateş düştü.Bu sefer basket oynamaya başladı sabahın 5 inde.Allah aşağıdaki komşularımıza sabırlar versin.Babasıyla çizgi film izlerken uyuyakalmış.Sabahta ya da öğlen diyeyim 12 de uyandık.Yine zor zahmet iki lokma yendi.Gimsaya gidildi Mert babasıyla oyun oynarken anne alış-veriş yaptı.Şimdiye kadar ateş tekrar çıkmadı.Acaba azı dişleri mi geliyor da o mu ateş yapıyor yoksa viral bir durum mu var çözemedik.Başkaca da bir şikayet olmayınca, ateş te çok dirençli olmadığı için doktora da gitmedik.Muayene de başlı başına bir sorun çünkü.Yemek yememe dışında başka bir problem gözükmüyor ya.Umarım bu kadarla kalır.Bu geceyi sorunsuz atlatırız umarım çünkü çook yorgunum hala yorgunum.Dinlenmek istiyorum.

Hafta Sonum











Cuma günü annemin İstanbuldaki dayısı bizleri ziyarete geldi.Onları yemeğe davet ettik ve Mert bütün yaramazlıklarını bir güne sığdırdığı için çook yoruldum.

Cumartesiye oldukça enerjisiz girdim.Ama daha önceden arkadaş grubumuzla cumartesi için bir plan yapmıştık. Her ay toplanıp okey oynadığımız, pikniklere ve gezilere gittiğimiz bu arkadaş grubumuzda, Fatoş-Gencer çiftinin evlilik yıldönümlerini kutlamak için Çığ Gösteri Merkezine gittik.Çok keyifli bir gündü.Bütün yorgunluğum uçup gitti.Mustafa Özarslan dinledik ki mükemmel bir sese sahip olduğunu düşünüyorum.Oldukça kalabalıktı ve tek kötü olan şey inanılmaz sigara içilmesiydi.Sigara içmediğim için (arkadaş grubumuzda da içen yok ne mutlu ki) bu tür ortamlarda da bulunmayı sevmiyorum ama özel günlerde de idare ediyoruz maalesef.

Kaliteli müzik dinlemenin keyfine varıp, halaylarla enerjimizi atıp yorgunluktan bitap bir şekilde geç saatlerde evin yolunu tuttuk.Serpil halasına bıraktığımız Mert bey, hala uyanık bizi beklemekteydi.Anneyi özlediği içinde uzun süre uyanık kaldı.Sabahta oldukça erken kalktı ve pazar gününü de birazcık ateşli geçirdi.Sanırım soğukalgınlığı var.Umarım pazartesiye atlatmış olurda hastanelerle, ilaçlarla uğraşmayız.Güzel bir günün ardından, beklenen durum, bir olumsuzluk hemen geldi tabii:(

Pazar günü de kısa bir ziyaret sevgili arkadaşlarımız Medar ve Evren'in yakışıklı oğulları Yaman'ın 3. yaşgününe yaptık.Yaman'ın doğum gününüde tekrar kutluyorum ve nice yıllar diliyorum.

Haftasonumuz böyle yoğun koşturmacalı geçti.Bakalım bu haftaya nasıl başlayacağız...Umarım sakin bir hafta olur.Umarım oğlum hafif bir ateşle atlatır bu durumu.




24 Nisan 2009 Cuma

'Aç Sınıfın Laneti'


Ankara Devlet Tiyatrolarının güzel bir oyunu 'Aç Sınıfın Laneti'.Günümüz kriz dünyasına atıfta bulunan bir oyun.Borçla, kredilerle alınan herşey ve sonunda altından kalkılamayan yok olan bir aile profili çiziliyor oyunda.Alkolik olan ve herşeye geç kalan bir baba, kendini ve ailesini kurtarmaya çalışan ilgisiz bir anne.Ortada kalan aslında derslerinde başarılı, ergenlik döneminde bir genç kız ve sorumlulukları üstlenmeye çalışan ama altında ezilen bir genç adamdan oluşan 4 kişilik bir ailenin dramı.Ha tabii unutmamam gereken bir oyuncu daha vardı ; küçük bir kuzu.Gerçek bir kuzu da bu oyunun oyuncularından:)Oyunculukları oldukça başarılı buldum.Konu güzel ve etkileyici bir dille anlatılmıştı bence.Sıkılmadan izlenebilen 3 perdelik bir oyundu.Tiyatro sezonunun kapanmasına az bir süre kala gidilebilecek bir oyun bence.Tüm tiyatro severlere tavsiye edilir.Tabii Ankaralı dostlara.......

21 Nisan 2009 Salı

'KEHANET'



Dün izlediğimiz filmin adı kehanet.Hafta sonu kalabalık bir misafir grubu ağırladım.Haftasonuna temizlik yapıp, pasta börek hazırlayıp, kalabalık bir misafir grubu ağırlamakla girince; pazar günüde ne kadar alış-veriş merkezi varsa gezerek geçirdiğimiz için sinemaya gitmekte pazartesiye kaldı.

Arkadaşlarımızla buluşup klasikleşen bir sinema günü yaşadık.Önce iddialı bir bowling oyunu oynuyoruz yenilen grup yemek ısmarlıyor sonra da sinemaya giriyoruz,oldukça eğlenceli ve çekişmeli geçiyor:)

Bu sefer seçtiğimiz film (biraz zor karar verdik 'Deli Deli Olma' ve 'Kehanet' filmleri arasında) 'Kehanet' ti.Benim Nicolas Cage hayranı olduğumu da beliteyim efendim.Film de oldukça etkileyici görüntü ve ses efektleri hakim.Özellikle uçak kazası sahnesinde fırlayan bir parçadan kaçmak için sağa doğru çekildiğimi söyleyebilirim.Konusu da beni çok etkiledi zaten çocuklarla ilgili de bir konu olunca ben çok etkileniyorum, bu konuda ister istemez hassas oluyorum.

Konusu kısaca 1959 da bir okulda çocuklar gelecekle ilgili resimler yapıp bir zaman tüpünün içine koyuyor ve gömüyorlar 50 yıl sonra açılmak üzere.50 yıl sonra açılınca içinden bir takım rakamların yazdığı bir zarf çıkıyor ve bir bilim adamı olan N.C bu şifreyi çözmeye çalışıyor.Bunun 50 yıllık büyük felaketleri gösterdiğini anlıyor son felaketlerin olmasını engellemeye çalışıyor ve son felaketin de dünyanın sonu olduğunu anlıyor.Sonu da oldukça fantastik öğelerle bitirilmiş.Kısmen mutlu son denebilse de sonu daha mutlu bitirilse sevinirdim:)

Film tavsiye edilir çok beğendiğimi tekrar eklemek isterim.

16 Nisan 2009 Perşembe

Yanındayız Yüce ATAM


Öykü'nün blogunda Atamızla ilgili yazıyı görünce ben de bloguma eklemek istedim.Ona ait bir fotoğrafın blogumda olması bana gurur verir.Sonra da hayıflandım, neden daha önce akıl edemedim bloguma bir fotoğrafını eklemeyi diye.Ama hiçbir zaman geç değildir.Atamızı saygıyla anıyorum ve 23 Nisan'ın yaklaştığı şu günlerde çocuklarımıza da bu vatan'ın nasıl kurtarıldığını çok iyi anlatmamız gerektiğini düşünüyorum.

Teşekkürler


Öziicim , bana smart çiçeği ödülünü göndermiş:))Bu benim bu blog dünyasında ilk ödülüm:))Sanırım arkadaş torpili yaptı öziim.Mert'ten ve günlük işlerden fırsat buldukça yazmaya çalışıyorum.Sanal dünyada da bir çok arkadaşım oldu.Artık arkadaşlarım ne yazmışlar diye merak ediyorum, bir süre yazmazlarsa acaba bir şey mi oldu diye endişeleniyorum, hastalıklarına üzülüyorum, bugün birşey yazamadım diye hayıflanıyorum.Hayatımda, aklımın bir köşesini kurcalayan bir ilgi alanım da blog yazarlığı oldu.

Ha bi de bu ödülün uyulması gereken kuralları varmış:

1)Ödülü veren kişinin linkini yayınlamak; Özii'ye tekrar teşekkür ediyorum.

2)Ödülü verdiğin dostlara haber vermek.

3)Ödülü dağıttığın linkleri yayınlamak.

Ben de eğer kabul ederse bu ödülü yazılarını keyifle okuduğum Mavianne'ye gönderiyorum.Özii den aldığım gibi smart çiçeği olara göndereyim ben de:))

14 Nisan 2009 Salı

Mert'in Hayvan Sevgisi
















Hafta sonu hayvanat bahçesine gittik.Yine dayı, iki kuzen Efeyle Mert'i gezdirmeye götürdü.Hayvanları kafes ardında görmekten hoşlanmasamda çocukların birçok hayvanı görebilecekleri yegane yer orası.Onca hayvan arasından dokunabildikleri için en çok tavşanların yanında kalmak istediler.Kafesleri açıktı ve bütün çocuklar onları kucaklıyor, seviyordu.Mert'in de benim gibi hayvanlara dokunamayacağını zannediyordum(Maalesef benim küçüklükten kalma yenemediğim bir korkumdur bu) ama öyle olmadı.O da sevdi, kucağına aldı, bu da beni çok sevindirdi.Neyseki bu konuda babasına çekmiş:))Zaten çocuklar korkusuz oluyorlar.
Ordan da atların yanına gittik.Efe midillilere binince Mert de binmek istedi.Görevliler çocuklara nezaret ediyordu.Dayısı ve ben Mert'in yanında gitmek istedik küçük olduğu için ama görevli merak etmeyin ben tutarım dediği için biz de bıraktık.Efede de problem olmadığı için güvendim bende!
Kardeşimin eşiyle bak ne güzel bindi hiç sorun çıkartmadı diye konuşurken birden at hızlandı.Görevli hem dizginleri tutmaya çalışıyor hem Mert'i tutuyordu.Yüreğim ağzıma geldi.Dizginlere hakim olamayacağını anlayınca atı bıraktı ve Mert'i atın üstünden havaya kaldırarak aldı.Çok korktum ama Mert'in de soğuk kanlı bir şekilde durduğunu görünce biraz rahatladım.Sanırım annelerin nazarı çocuklarına daha çok değiyor.Küçük çaplı bir tehlikeden sonra gezmeye kaldığımız yerden devam ettik.
Yine yoğun bir hafta sonu geçirdim ve hala yorgunluğu üstümden atamadım.Sanırım bahar yorgunluğu ben de başgöstermeye başladı.





9 Nisan 2009 Perşembe

'Genç Osman'


Dün izlediğim Ankara Devlet Tiyatrolarının bir oyunu 'Genç Osman'.14 yaşında tahta çıkarılan eğitimli ve gözüpek bir Osmanlı padişahı.Pek çok yenilik yapmaya çalışmış ama hem saraydan hem halkından destek görememiş bir padişah.Saray dışından evlenen, yeniçeri ve kapıkulu askerlerini değiştirmeye çalışan, şeyhülislamdan pek çok yetki alan padişah Genç Osman tahttan indirilerek, akli dengesi yerinde olmayan amcası Mustafa tahta oturtulmuştur.Bilindiği üzere saray entrikaları yine taht kavgaları bunda etken olmuştur.Gözü tahttan makamdan başka birşey görmeyen Mustafa'nın annesi ve sadrazamları yeniçerileri kışkırtarak ve yanlarına alarak bunu gerçekleştirmişlerdir.
Benim en etkilendiğim sahne ise Yedikule zindanlarına götürülen Genç Osman'ın boğularak öldürülmesidir.Oldukça etkileyiciydi.Kostümleri ve ses efektleri de görülmeye değer.
Osmanlı İmparatorluğu'nun çağı yakalayamadığı ve bu tür entrikalarla abuk subuk kişilerin nasıl padişah yapılarak çöküşü hızlandırdığınında güzel bir örneğidir bu oyun.
Genç Osman'ı oynayan oyuncunun annesinin 2 sıra yanımda oturduğunu bir tesadüf sonucu öğrendim.Onun oyun sonunda oğlunu gururla ayakta alkışlaması da ayrıca beni çok etkiledi.Umarım bu tür başarılar ve gururlar biz annelere de nasip olur diyorum.Oyunu da tüm Ankaralı dostlara tavsiye ediyorum.

8 Nisan 2009 Çarşamba

AŞK


Elif Şafak'ın 'Aşk' adlı kitabını okuyorum.Oldukça etkileyici bir kitap.Aşkı anlatan bir hikaye var, hoşuma gitti paylaşmak istedim.Kısaca anlatmak isterim.

Halife Harun Reşit Mecnun'un Leyla'ya olan aşkını duymuş ve Leyla'yı çok merak etmiş..Nasıl bir kadın Mecnun'u bu kadar deli divane kendisine aşık etmiş olabilir diye düşünür, onun nasıl güzellikte bir kadın olduğunu merak edermiş.Leyla'yı görmek için türlü oyunlar denemiş ve sonunda Leyla'yı Halife'nin sarayına getirmişler.Süsleyip püsleyip karşısına çıkarmışlar.Leyla peçesini açınca Halife Harun Reşit hayal kırıklığına uğramış.Leyla çirkin, yaşlı ya da kötürüm değilmiş elbette.Ama öyle sıra dışı bir cazibesi de yokmuş.O da diğer kadınlar gibi kusurları olan bir faniymiş işte.Halife' Leyla Leyla dedikleri bu mu?Mecnun bunun neresine vurulmuş ki?Alalede bir kadın.Ne farkı var ötekilerden?' demiş.

Bunu duyan Leyla gülmüş.'Evet, ben Leyla'yım ama sen Mecnun değilsin ki' diye cevap vermiş.'Sen beni bir de Mecnun'un gözlerinden görebilsen.Sanma ki başka türlü aşk denen sırra erebilirsin.'

Çok beğendim bu hikayeyi aşık olmadan aşkı anlamak mümkün olmuyor.


5 Nisan 2009 Pazar

Mert'in İlk Uçurtması























Bu hafta sonu inanılmaz yoğun ve bi o kadar da güzel geçti.Anıtkabir ziyareti, Kuğulupark eğlencesi derken pazar sabahı da Ahlatlıbel'e kahvaltıya gitmeye karar verdik.Mert beye akşam erken uyursan seni sabah gezmeye götüreceğiz dedik.Sabah 8:30 da uyandı gidelim diye tutturdu.Piknik sepeti hazırlandı acilen yola koyulduk.Ahlatlıbel semaları biraz rüzgarlı olmakla beraber güneş kendini iyiden iyiye hissettiriyordu.Küçük beyimiz park sevdasında oturur oturmaz parka gidelim diye tutturdu.Bir iki lokma zor yedi yemedi doğru parkın yolunu tuttu babasıyla.Anne çimler üstünde sefada tabii.Babayla top oynandı anne yine sefada:))Sonra uçurtmalar bir bir gökyüzünde süzülmeye başladı.Anne ısrarla Mert paşanın ilgisini toptan uçurtmaya çekmeye çalıştı.(uçurtma uçurmaya bayılırım çünkü)Mert pşa ısrarla top derdinde neyse zorla da olsa ilgi uçurtmaya çekildi ve hemen Mert'in ilk uçurtması alındı.(buna en çok anne sevindi:)Rengini kendisi seçti.(Kırmızı; en iyi bildiğimiz renk:)
Gökyüzü uçurtmalarla doluydu.Bizimki de gökyüzünde hemen yerini aldı.Hey özgürlük....
Uyku Mert kuzuyu iyice etkisi altına alınca huysuzluk başladı ve evin yolu tutuldu.Yolda anında bayılan Mert günü yine anneannenin parkında tamamladı.

4 Nisan 2009 Cumartesi

Anıtkabir Ziyareti




Mert'le kuzeni Efe, bayrak görürgörmez başlıyorlar 'Türkiye,Türkiye-Atatürk, Atatürk' diye bağırmaya.Efe bir de asker meraklısı (silahta tabii ki).Kardeşim bizi arayıp ta Anıtkabir'e gidelim deyince koşa koşa gittim.Uzun zamandır gitmiyorduk.İyiki de gitmişiz hem çocuklar görmüş oldu hem de biz atamızı tekrar bir ziyaret etmiş olduk.Oldukça kalabalıktı.Havanın güzel olmasıda etkendi sanırım.Yaşlısı, genci , çocuğu,yabancısı pek çok ziyaretçi vardı.Grup olarak ta gelen sayısı oldukça fazlaydı.Çocuklar önce 'Atatürk nerde' diye sordular anlatması biraz zor oldu ama çokta üstelemediler.Askerlere baktılar, koştular, oynadılar, merdivenlere tırmandılar.Türkiye diye bağırdılar.Güzel bir ziyaret oldu.Tabii daha çok küçükler ama bu ziyaretler 'Ankara'da olmamızdan dolayıda' anlayacakları yaşa geldiklerinde de devam edecek.Bu bir başlangıçtı onlar için.Öğrenecekleri daha çok şey var.
Havanın güzel olması nedeniyle anıtkabir ziyaretiyle sınırlı kalmadık.Kuğulu parka da gittik.İnanılmaz kalabalıktı orasıda.Çocuklar kuşlara, kuğulara ekmek attılar.Dayısı baloncuk tabancası alınca sevinçten çılgına döndüler.Çimlerde yuvarlandılar, kuşların peşinden koşturdular.Canım oğlum hiç huysuzluk yapmadı hiç kucak istiyorum diye tutturmadı.Sonra da yorgunluktan uyuyakaldı.Şimdi mışıl mışıl uyuyor.Çok güzel bir gün geçirdik:))
Bahar gelmiş memleketimin dağlarına....Bahar gelmiş tüm canlıların ruhuna....

3 Nisan 2009 Cuma

Park Manzaraları


Nisan geldi ya havalar ısındı ya biz de oğlumla havaya girdik parktan bahçeden gezmeden kendimizi alamadık.Birkaç gündür böyle kaybolduk dışarılarda.Baktım blogumu ihmal etmişim birkaç gündür, bugün kendimi frenledim oğluşuda öğle uykusuna yatırıp oturdum bilgisayarımın başına.

Bu park gezmelerinin birinde bir anneyle tanıştım.Onunda oğlu 2,5 yaşındaydı Mert gibi.Farklı tarafı oğlunun hem almanca hem türkçe konuşmasıydı.Önce Almanyada yaşadıklarını, tatil için burada olduklarını düşündüm ama öyle değilmiş.Annesi daha önce Almanya da yaşadığı için bu dili çok iyi biliyormuş.Düşünmüşler ki çocukları dünyaya geldiğinde annesi onunla sadece almanca konuşacak babası da türkçe konuşacak böylece çocuk iki dil bilerek büyüyecekmiş.Oldukça enterasan geldi ama bu konuda daha önce de röportajlar okumuştum.Sanat camiasından da dil bilen anne babalar, çocuklarıyla aynı şekilde konuşarak onların dil bilerek büyümelerini sağlamaya çalışıyorlardı.Hatta bu işi 3 dile kadar çıkaranlar olduğunu biliyorum.(Eser -Engin Noyan çifti ilk aklıma gelen örnek bu konuda )Bir taraftan enterasan geldi bir taraftan da acaba çocukta anadil konusunda bir kavram kargaşası yaratır mı endişesi oluştu.Uzmanlar bu konuda da her konuda olduğu gibi farklı düşüncedeler.

Sonuçta biliyoruz ki küreselleşen bir dünyada yaşıyoruz ve farklı ülke dillerini öğrenmenin önemi büyük.Zamanında hepimiz dil öğrenmek için çaba sarfedip kurslara gittik.Şimdi de çocuklarımız öğrensin diye uğraşıyoruz ya da uğraşacağız bu kaçınılmaz.